Sırada ne var?

Sırada;

Faun - Von Den Elben (2013) albümü
Turgut Uyar'ın 'Türkiyem' şiirlerini (Büyük Saat Kitabından)
Ve Martin Scorsese'ın Zindan Adası filmi (2009) filmi hakkında konuşucaz...

4 Şubat 2015 Çarşamba

Hobbit (J. R. R. Tolkien)


J. R. R. Tolkien’ınHobbit kiabı İthaki Yayınevinin 5. Basımı olup 2012 yılında Beyoğlu’ndan alınmış, elime ulaştığında filmini henüz izlememiş olduğum için bir an önce okuma hevesi yaratı. Ve okurken bir dakika sıkıldım diyemem.
Ciddi manada güzel bir kitap... Gamze Sarı çevirisini olduğundan çevirmenin de çok iyi bir iş çıkardığını söylemek gerek.

İlk merakınız ve klasik kitapların başındaki sıkılmayı alıp götüren şey kendinizi Bilbo Baggins’in yerine koyabilmenizdir. Herkesin içinde yatan o tembel insanın merakına ve karşı tarafın güvenini boşa çıkarmama endişesini hissettiğiniz anda siz Bilbo oluyosunuz, Bilboda siz. Bu elbette ki kitabın akıcılıkla ilgili değildir ama akıcılık konusunda (yazarın) anlatıcının sizden çok farklı olmaması yani bazı konularda fikir sahibi olmaması bazılarını ise alenen biliyorum ama ağzından laf alamazsın tavırlarını etkisini görmezden gelemeyiz. Arada bir ağızdan kaçırılmışçasına söylenen laflar sizi bir sonraki sayfalara sürüklüyor.

Nedense anlatıcıda bir Gandalf karakteri oluşuyor sanki. Tıpkı onun Baggins’e davrandığı gibi yazar da size arada bir ipuçları veriyor ama katiyen bir şey bilmediğini söylüyor bazen ve bir sonraki yapraklara heves ettiriyor. Kimi zamansa takındığı ama şu an bunu anlatamam sana tavrı da cabası. Hemen geçelim burayı der gibi anlatıyor bazen ki bu da ayrı bir farklılık kitap için. Kendinizi sıkıcı bir şekilde gelişen olaylarda bulurken anlatıcının sırtınızdan itercesine ilerletmesi de ciddi açıdan güzeldi.

Olayları tabii ki anlatmaya niyetli değilim. Ama en sevdiğim birkaç söz ve dikkatimi çeken birkaç şeye yer vermenin de sanıyorum bir sakıncası olmayacaktır.


Öncelikle kitaptaki olay kitapta da yer verildiği gibi
‘’bu, bir macera yasayan ve kendisini bütünüyle beklenmedik seyler söylerken bulan bir Baggins'in öyküsüdür’’ 
diye çok da güzel tanımlanmıştır.


Kitabın bir kısmında yer alan Trollerin dillerini kötü konuşmasının Türkçeye çevrilmesi okurken ortamdaki arkadaşlarıma da sesli okumama ve sesli gülüşmemize sebep olmuştur ki biz o trollere Samsunlu troller dedik. Zire telaffuzları Samsun şivesine benziyordu heheheh  
‘’Ne zamadur bir lohma insan etü yiyemedüh’’ dedi bir ikincisi ‘’ahluna turp sıkayım William’ın,neden getirdi bizi buralara annamıyom –hemi ççek de az galdu,’’ dedi maşrapasını kafasına diken William’ın dirseğinden dürterek.
İçeceği William’ın boğazına kaçtı. ‘’Kapa ağzunu!’’ dedi konuşabildiği ilk anda. ‘’Millet sırf senle Berd’e yem olmah içün mi geleceğüdü buraya? Dağlardan indüğümüzden beri bir olup bir buçuk göy yedünüz. Daha ne istiyonuz? Hem ne zamandır bii ‘Sağol Bill, şişman vadü guzusu getürdün bize’ de demedünüz’’


Bilbo’nun örümcekler serüveni kısmında yazarın şu cümleleri de akılda kalanlar arsındadır… Yazarın da benim kadar heyecanlı olması çok güzel…

‘’aslında bakılırsa duman halkaları üfleyebilmek, bilmece sormak ve yemek pişirmek dışında size anlatmaya zaman bulamadığım pek çok becerisi vardır. Simdi buna zaman yok’’ 



Bir de başından beri cüceler arsında ağır başlı davranan Thorin başlarına gelen onca şeyden sonra şu konuşması da pek bir güzeldi. 

(tüm o yorgunluk, açlık, örümceklerden kaçış ve sonrasında Elflerin elinden kaçıp nehirde boğulma pahasına varillerde yolculuktan sonra...)
"Ben Dağaltı'nın Kralı Thror'un oğlu Thatin'in oğlu Thorin!" diye haykırdı Thorin kapıdan yüksek sesle, yüzbaşı bir şey söylemeye fırsat bulamadan. Herkes ayağa fırladı. Kasabanın Efendisi büyük iskemlesinden hızla ayağa kalktı. Ama ayağa fırlayanlar arasında kimse salonun uzak ucunda oturan Elflerin salcıları kadar şaşırmamıştı. Efendi'nin masasına yaklaşarak haykırdı "Bunlar Kralımızın kaçan tutsakları, kim olduklarının doğru dürüst hesabını vermeyen, ormanda sinsice dolaşıp halkımızı taciz eden gezgin, serseri cüceler!"
"Bu do
ğru mu?" diye sordu Efendi. Aslında bakılırsa, bunun Dağalti Krali'nin -böyle biri var olmuş idiyse tabii- dönüşünden daha makul bir açıklama olduğunu düşünüyordu.
"Kendi yurdumuza dönmekte iken Elf Krali tarafından haksız bir pusuya dü
şürüldüğümüz ve mesnetsiz yere tutsak alındığımız doğrudur" diye yanıt verdi Thorin. "Ama eskilerde bahsedilen sılaya dönüşe ne kilit engel olabilir, ne de parmaklık. Bu kasaba Orman Elflerinin ülkesi de değildir. Ben Göl İnsanlarının kasabasının efendisine hitap ediyorum, Kral'ın salcılarına değil."



Bilbo’nun tavırları da hem komik hem de doğaldı. Gözümüzün önünde çok rahat canlandırabileceğimiz bir karakter. Nedense Garfield gibi geldi bana

"Eh!" dedi Bilbo. "Bu kapıdan dışarı bakacağımı hiç zannetmezdim, güneşi bir daha gördüğüme ve rüzgârı yüzümde hissettiğime bu kadar memnun olacağımı da. Ama uff bu rüzgar da soğukmuş!"



Kitap boyunca Galndalfın kaybolup gelmesi her ne kadar sinir bozsa da bunu en sonda birinin dile getirmesi iyi oldu.

"Elveda! Ey Gandalf!" dedi Kral. "Hep en son ihtiyaç duyulup en az beklenmediğin anda ortaya çıkarsın! Salonlarımda ne kadar sık boy gösterirsen, o kadar memnun olacağım!"



Kitap kesinlikle çok güzel... Ele geçince muhakkak okunası kitaplardan. Şimdi sırada filmleri var Hobbitin.
Hadi bakalım…
(arka kapak)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder