Sırada ne var?

Sırada;

Faun - Von Den Elben (2013) albümü
Turgut Uyar'ın 'Türkiyem' şiirlerini (Büyük Saat Kitabından)
Ve Martin Scorsese'ın Zindan Adası filmi (2009) filmi hakkında konuşucaz...

12 Aralık 2014 Cuma

Şimdilik - Muzaffer Tayyip Uslu


Kitabı yaklaşık bir ay (biraz daha fazla) önce Ankarada aldım. Üç dört kere okudum. Sonra bi arkadaşıma verdim. Baktım okumuyo gittim geri aldım. Ve an itibariyle tekrar bitirdim.
Hehehh ((:
Elimdeki YKY yayınlarının beşinci baskısı ve anladığım kadarıyla bu baskıda kitaplaşmamış, dergilerde yayınlanmış yazı ve şiirlerine de yer verilmiş Muzaffer Tayyip Uslu’nun. Kitap yaklaşık seksen (biraz daha az) sayfa. Kapağı güzel. Kelebeğin Rüyası filminde satmaya çalıştıkları el yazısı kitap resmi var ön kısmında. Başarılı.

İçeriğe gelince burada Muzaffer Taayip Uslu’nun ruh hali ve edebiyat anlayışı üzerine bir şeyler denebilir ama bence edebiyat anlayışından biraz bahsedip şiirlerden beğendiklerimi yazarak yazardan bahsedelim. Muzaffer Tayyip Uslu Oran Veli tayfasından sonraki Türk şairlerinden olup gelenekçi ve Anadolu romantizminden uzak duran (bununla beraber önceki dönemlere ait kültür sanat mirasının kullanılmasını ama direk devam edilesinden ziyade kullanılmasını da savunmuş ve dile getirmiştir.) Onun da deyimiyle erik ağacını erik ağacı diye anlatmak gerekir. Bir nevi şiiri insana indirgemek, yukarılardan alıp daha insancıl bir forma dönüştürmeyi amaçlamıştır. İnsana ‘e bunu ben de yazarım be’ dedirtir cinsten yazmıştır ve sevdiğim şiiri çoktur. Şimdi şiirlerine geçelim…


ARKADAŞLIK
I
Şiirler söylemek istiyorum size
En tatlı ümitler içinde
İstiyorum ki korkutmasın sizi mezarlık
Göreceksiniz o kadar
O kadar can sıkıcı değildir
Benimle arkadaşlık
Ben
            Rivayete göre
            Allahın talihsiz kulu
Ben
                        Üsküdarlı Şükriye hanımın
                        Ortanca oğlu
Ve yirminci yüzyılın
                        Eli ayağı bağlı
                        Zavallı şairi
                        Muzaffer Tayyip Uslu
Şiirler söylemek istiyorum size
Siz sevgili insan kardeşlerime...

II
Sevgili insan kardeşlerim
Size bütün kalbimle teşekkür ederim
Elleriniz yardımıyla
Saçlarımı tarıyorum
Her sabah

Siz kitaplara yazmasaydınız
Ben nerden bilecektim
İki kere ikinin dört ettiğini

Ve gökyüzünün yatağımdan
Seyredebilir miydim böyle
Aklınıza gelmeseydi
Bu pencereyi açmak odama

Ah biliyorum
Biliyorum bir gün gelir de ölürsem
Omuzlarınızda gidecek cenazem
Size teşekkür ederim şimdiden

                        III
Bilmelisiniz ki insan kardeşlerim
Deniz denen bişey vardır yeryüzünde
Ve gökyüzü mavidir ekseriya
Sonra aklınızda bulunsun
Ne olur ne olmaz
Aklınızda bulunsun
Yalnız yaşamak için geldik bu dünyaya
Başka hiçbir şey için değil
Mesut olabilmemiz içindir
Ne varsa bu dünyada
Gökyüzünden tutun da
Ağaların meyvesine
Hatta gölgesine varıncaya kadar
Ne varsa bu dünyada
Mes’ut olabilmemiz içindir
Aklınızda bulunsun

Kitapta Muzaffer Soysal’ın Birkaç Söz başlıklı yazısından sonra karşımıza ilk bu şiir çıkıyor ki şair hiç yormak istememiş beni. Direk anlatmaya başlamış kendini. Yalın dili ölümle arkadaşlık eder gibi konuşması çok bariz.(ki genç yaşında öldüğünü düşününce pek de bir garip geliyor insana)

BAHARA KASİDE
Bir ben bilirim
Bir de ayaklarım
Baharın bana ettiğini

Ah yalnız ben değil
Şaşıran evin yolunu
Ve unutan
Kitaplarını masada
Yatağını bilhassa
Bahar gelince

Her bahar böyle olurum
Bir kız severim muhakkak
Sarı saçlı

Ve ceplerimi ararsanız
Metelik bulamazsınız

            Bu çok iyi bence… Bahara âşık bir yazar :) ve meteliksiz. Ne kadar bizden biri ve ne kadar hepimiz... Amaç da tam olarak bu ve başarılı mı absulıtli

            GÜNAYDIN
Kapalı duran penceremden
Odama giren sabah güneşi
Günaydın diyor

Sandalyanın sırtında ceketim
Dün gece olup bitenleri unutmuş
Uzun etme diyor işte

Ve bir mırıltı
Kulağımın dibinde
Ben başlayan günüm
Aydınlığı getirdim sana
İnsanoğlu
            Hadi kalksana
Peşinden lafa karışıyor pencere
Günaydın Muzaffer Bey
Sokaklar seni bekliyor
-Sokaklar beni bekliyormuş-
Günaydın

               Yine çok sade bir dille anlatmış şair canının sıkkınlığını ve bunu düzeltmek için eşyalarla girdiği sıkı muhabbeti. Dün gece her ne olduysa unutulup pencerenin lafına kulak asmalı. Günaydın.

ÖLÜLER KONUŞUYOR
              Bu kısımda ölüler konuşturulmuş sırayla (hepsini yazmayacağım ki merak edin kitabı alın abi bu ne böyle beleş beleş…) Biri veremden ölmüş parasızlığından ötürü. Biri cephede ölmüş, tek bir kurşunla. Bir diğeri akşam soğuk almış önce yatağa sonra toprağa düşmüş Muzaffer Tayyip'in de dediği gibi. Biri öldükten sonra yaşayacağı inancıyla ölmüş ve inancıyla sınanıyor. Bir başkası yeni diktirdiği elbiseyi giyemeden öldüğüne yanıyor, teki sarı saçlı bir kızı sevmek zereyken ölmüş, biri açlıktan ölmüş ki annesi de onu doğururken ölmüş zayıflıktan. Bir başkası bir başkası hiç düşünmemiş ölümü. Değerini de bilememiş ona yanıyor. Bir başkası iyi ki de diyor öldüm. Hatıralar ağır geliyordu diyor. Ve bir başkası aynen şöyle diyor

Dünyaya bir daha gelirsem
Aklı başında bir insan olacağım
Akşamları erken uyuyacağım
Ne işim var öyle meyhanelerde
Pazarları
Parklarda gezeceğim
Karımla

            (Tam da burada bi başkası son veriyor tüm bu ölülerin muhabbetine…)

Ben onu bunu bilmem
Şunu bilirim
Şunu söylerim
Ölmek veya ölmemekte
Bütün mesele
Bütün mesele
Yetişir ki insan ölmesin
Akşamları uyuyup sabahları uyansın
Ve saçları dağılsın rüzgarda
Yetişir.

            Söze ne hacet…

                        AVARE
Ben böyle avare değildim eskiden
Bulutlarla merhabam yoktu
Kapısını çaldığım bir ev vardı
Parka gittiğim vakit sorardım
Ağaçların hatırını
Kırk yılda bir kere
Hele sokakları
Yalnız sabahlar seyrederdim
Penceresinden odamın

           Bu şiiri de çok güzeldir. Ne oldu da acep gökyüzüne bakmaya başladı diyesi geliyor insanın. Acı bence. Kaybetmek. Ve hiçbir şeyin sonsuz olmadığının farkındalığı. Bunlar umursamaz yapar insanı ya da mutlu. Aynı şey gibi zaten… Deliler en mutlu insanlardır ki

          Tam da bu dediğimin üzerine güzel bir başka şiir denk gelir kitaptan…

HATIRALAR

Hiçbir şeyi düşünmemeli uzun uzun
Biliyorum ağacı
Ağaç olarak seyretmeli
Lakin elimden gelmiyor bir türlü
Ne yapalım,
İnsan yaratılmışım çünki
Sırası gelmiş
Ağlamışım
Gülmüşüm sırasında
Parasız kalmışım
Aç kalmışım sonra
Artık nereye gitsem
Hatıralar peşimde

            Muzaffer Tayip'ten bahsedip te Denizi konuşmamak abes olurdu zaten

BAZI SAATLER
Denizle deniz olduğum saatler vardır
Küçük ve beyaz bir bulutum
Çay içerken
Sabah vakti                                                                              


                    ERİK AĞACI VE KELİMELER
Oh, ne güzel erik ağacı
Anlatmak için derdini
Muhtaç değilsin kelimelerin yardımına
Biz zavallı
Zavallı insanlar gibi

            Burada şuna dikkat çekmek gerekir zannımca; yazar kitabın sonunda yer verilen Kara Elmas dergisinde yayınlanmış yazısında ‘niçin çiçek açmış canım erik ağacını ciğeri beş para etmez bir teşbih uğruna feda edelim?’ diye sormuş. Kelimeleri daha saf kullanalım demek istemiş o yazısında. Burada da ‘ulan en iyisini sen yapıyorsun erik ağacı. Senin o saf kelimelere bile ihtiyacın yok’ demiş. Ne güzel demiş. Bir resim ol, biz bakıp doyalım


                        ÖLDÜKTEN SONRA
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatırat defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan

            Ve garibanlık. Herhalde tüm mutlu insanların olmazsa olmazı olan biraz umursamazlık, yokluk ve yalnızlık. O kadar ki balık pazarından geçmek istemezmiş Muzaffer Tayyip…

                        BALIK PAZARI
Geçme Muzaffer geçme balıkpazarından
Bu yaz akşamı böyle
Koltuğunda bir okka ekmekle
Geçme muzaffer geçme balıkpazarından
Eski günler gelir aklına,
                        Eski günler
Eski günler gelir de aklına
Oturup ağlarsın sonra,
                        Ağlarsın ,
Geçme Muzaffer geçme balıkpazarından
Başını derde sokarsın
                        Karışmam

                        Ama bence sadece koltuğundaki ekmekten değil Muzaffer Tayyp'in ağlaması. Başka bir şey olmalı ağlamasına sebep. Başka bir şey ki hiç bilemeyeceğiz yüksek ihtimalle…
                        Bir de şuna bakalım…


                        ÜZÜNTÜ
Ne ister benden bu üzüntü
Sokağa çıksam
Yahut eve girsem
Peşimde

Henüz sevda denilen derde
Düşmüş değilim
Parasızlık da çekmiyorum
Çok şükür bu günlerde

Peki nedir beni mahzun eden
Neden ağlıycak gibiyim
Bir dokunsanız
Şu güzel bahar sabahında

Bilinmez ne arar bu üzüntü
Ben gibi avare bir insanda
Ki bütün gün işim
Dere boyu gezinti

            Eh be Muzaffer Tayyip (: demek eli bol olduğun günlerde de varmış hüznün. Hem de şu çok sevip kasideler yazdığın baharda bile. Demek belki de acı cidden bahanesiymiş şiirin
            Eveet geldik Muzaffer Tayyibin en çok yaptığı şeye…

                        ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK
Mümkün mü ağlasın annem
Mezarımın başucunda
Ben sesimi çıkarmayayım
Hayırsız bir evlat gibi

Ve bulut uçsun da
Ben başımı kaldırmayayım
Yağmur dindikten sonra
Gezinmeyeyim caddelerde

Ah mümkün mü bir güzel kadın
Geçsin de yanımdan
Ben seyretmeyeyim
İçimi çekerek

            Yine ilginçtir bence. Hüzünlü girip de sırıtarak çıkmak hasta ve gencecik bir şairin şiirinden.
            Ve Muzaffer Tayyib’in bir başka olayı…


                        İSTANBUL’A HASRET
                                                                                  -Beçet Necatigil’e-

İstanbul'un bir başka hatırası
Sigara duanı dolu kahve
Güven olmaz erkenden gitmeli eve
Kararsızdır eylül güneşinin seması

Sonbahardır yağmur yağacak elbet
Baksana, kuşlar yuva derdinde
Sen ekmek parası peşinde
Ah dayanılmaz bir hale geldi gurbet

Dayanılmaz yolumun üstünde meyhane
‘çek canım çek’
‘çek gülüm çek’
‘çek İstanbul aşkına bi tane.’

Ne iştir ben de bilmem
İçtikçe hatırlıyorum
Hatırladıkça içiyorum
Doldur kadehi anam babam

            Muzaffer Tayyip’in İstanbul aşkı sevdasını anlatan pek başka şiirleri de mevcut. Vee sarışın kızlara olan ilgisi de sürekli bariz. Mesela…


                        ESMER
Ne zaman aklıma gelse
İstanbuldaki sevgilim
Hep aynı şarkıyı söylerim
Bu berbat sesimle
‘Aman esmer’
‘Canı esmer’
‘Civan esmer’
Oysa ki sarışındır
İstanbuldaki sevgilim
Esmer değil

            Bunu okuduğumda gülmüştüm epey. Her seferinde de sırıtırım. Belki de kandırıyordur bizi Muzaffer Tayyip. E madem niye esmer diye şarkı söylüyor o zaman? Bilemiyorum…
            Son olarak Muzaffer Tayyip'in yakın arkadaşı Rüştü Onur için yazılan bir şiir var. Ondan da bahsettikten sonra bu haftaki yazıya son vereceğim. Zira arkadaşlar içerde balık yapıyorlar. Biraz ayıp oluyor. Demek bizim arkadaşlar balıkçarşısınden geçebiliyorlarmış…
            Neyse efenim şiir şöyle…

                        RÜŞTÜ’DEN GELEN MEKTUP
                                                           -Oktay Rıfat’a-
Önce bütüm şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiç de güzel değil
Ne sabah var ne akşam

Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişler
Dost olsun, düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim

Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya

Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
‘hatıralar da dal istiyor’
‘kuşlar gibi konacak’

                        Bu harika şiirden sonra Muzaffer Tayyip’in bize gülümseyerek söylediğini hayal ettiğim şu şiiri de yazıp yemeğe koşuyorum


                        ŞAİR
Siz bakmayın bana
Ben şairim
Deniz üstünde yürüyebilirim
Islık çalarak
Hatta ellerim cebimde
Bir de sigara bulunsun

İsterseniz ağzımda.




Burada Kıvanç Tatlıtuğ'un Muzaffer Tayyip Uslu'yu başarılı bir şekilde canlandırdığı Kelebeğin Rüyası filminden bir görüntü...


                                             Bu da bizzat Muzaffer Tayyip Usluya ait bir fotoğraf.

1 yorum:

  1. Şiirin Bodrum'da, Yalıkavak'ta değil de Zonguldak'ta yazıldığı dönemlerde yaşamış olan Muzaffer Tayyip Uslu'yu, Rüştü Onur'u ve Kemal Uluser'i saygıyla anıyor, bu güzel çalışmadan ötürü sizleri kutluyorum.

    YanıtlaSil