Kitabı
yaklaşık bir ay (biraz daha fazla) önce Ankarada aldım. Üç dört kere okudum.
Sonra bi arkadaşıma verdim. Baktım okumuyo gittim geri aldım. Ve an itibariyle
tekrar bitirdim.
Hehehh ((:
Elimdeki YKY yayınlarının beşinci
baskısı ve anladığım kadarıyla bu baskıda kitaplaşmamış, dergilerde yayınlanmış
yazı ve şiirlerine de yer verilmiş Muzaffer Tayyip Uslu’nun. Kitap yaklaşık
seksen (biraz daha az) sayfa. Kapağı güzel. Kelebeğin Rüyası filminde satmaya
çalıştıkları el yazısı kitap resmi var ön kısmında. Başarılı.
İçeriğe gelince burada Muzaffer
Taayip Uslu’nun ruh hali ve edebiyat anlayışı üzerine bir şeyler denebilir ama
bence edebiyat anlayışından biraz bahsedip şiirlerden beğendiklerimi yazarak
yazardan bahsedelim. Muzaffer Tayyip Uslu Oran Veli tayfasından sonraki Türk
şairlerinden olup gelenekçi ve Anadolu romantizminden uzak duran (bununla
beraber önceki dönemlere ait kültür sanat mirasının kullanılmasını ama direk
devam edilesinden ziyade kullanılmasını da savunmuş ve dile getirmiştir.) Onun
da deyimiyle erik ağacını erik ağacı diye anlatmak gerekir. Bir nevi şiiri
insana indirgemek, yukarılardan alıp daha insancıl bir forma dönüştürmeyi
amaçlamıştır. İnsana ‘e bunu ben de yazarım be’ dedirtir cinsten yazmıştır ve
sevdiğim şiiri çoktur. Şimdi şiirlerine geçelim…
ARKADAŞLIK
I
Şiirler
söylemek istiyorum size
En tatlı
ümitler içinde
İstiyorum
ki korkutmasın sizi mezarlık
Göreceksiniz
o kadar
O kadar
can sıkıcı değildir
Benimle
arkadaşlık
Ben
Rivayete göre
Rivayete göre
Allahın talihsiz kulu
Ben
Üsküdarlı Şükriye hanımın
Ortanca oğlu
Ve
yirminci yüzyılın
Eli ayağı bağlı
Zavallı şairi
Muzaffer Tayyip Uslu
Şiirler
söylemek istiyorum size
Siz
sevgili insan kardeşlerime...
II
Sevgili
insan kardeşlerim
Size bütün
kalbimle teşekkür ederim
Elleriniz
yardımıyla
Saçlarımı
tarıyorum
Her sabah
Siz
kitaplara yazmasaydınız
Ben nerden
bilecektim
İki kere
ikinin dört ettiğini
Ve
gökyüzünün yatağımdan
Seyredebilir
miydim böyle
Aklınıza
gelmeseydi
Bu
pencereyi açmak odama
Ah
biliyorum
Biliyorum
bir gün gelir de ölürsem
Omuzlarınızda
gidecek cenazem
Size
teşekkür ederim şimdiden
III
Bilmelisiniz
ki insan kardeşlerim
Deniz
denen bişey vardır yeryüzünde
Ve gökyüzü
mavidir ekseriya
Sonra
aklınızda bulunsun
Ne olur ne
olmaz
Aklınızda
bulunsun
Yalnız
yaşamak için geldik bu dünyaya
Başka
hiçbir şey için değil
Mesut
olabilmemiz içindir
Ne varsa
bu dünyada
Gökyüzünden
tutun da
Ağaların
meyvesine
Hatta
gölgesine varıncaya kadar
Ne varsa
bu dünyada
Mes’ut
olabilmemiz içindir
Aklınızda
bulunsun
Kitapta Muzaffer Soysal’ın Birkaç Söz başlıklı yazısından sonra
karşımıza ilk bu şiir çıkıyor ki şair hiç yormak istememiş beni. Direk anlatmaya
başlamış kendini. Yalın dili ölümle arkadaşlık eder gibi konuşması çok
bariz.(ki genç yaşında öldüğünü düşününce pek de bir garip geliyor insana)
BAHARA KASİDE
Bir ben
bilirim
Bir de
ayaklarım
Baharın bana
ettiğini
Ah yalnız
ben değil
Şaşıran evin
yolunu
Ve unutan
Kitaplarını
masada
Yatağını
bilhassa
Bahar gelince
Her bahar
böyle olurum
Bir kız
severim muhakkak
Sarı saçlı
Ve ceplerimi
ararsanız
Metelik
bulamazsınız
Bu çok iyi bence… Bahara âşık bir yazar :) ve meteliksiz. Ne kadar bizden biri
ve ne kadar hepimiz... Amaç da tam olarak bu ve başarılı mı absulıtli
GÜNAYDIN
Kapalı duran
penceremden
Odama giren
sabah güneşi
Günaydın
diyor
Sandalyanın
sırtında ceketim
Dün gece
olup bitenleri unutmuş
Uzun etme
diyor işte
Ve bir
mırıltı
Kulağımın
dibinde
Ben başlayan
günüm
Aydınlığı
getirdim sana
İnsanoğlu
Hadi kalksana
Peşinden
lafa karışıyor pencere
Günaydın
Muzaffer Bey
Sokaklar
seni bekliyor
-Sokaklar
beni bekliyormuş-
Günaydın
Yine çok sade bir dille
anlatmış şair canının sıkkınlığını ve bunu düzeltmek için eşyalarla girdiği
sıkı muhabbeti. Dün gece her ne olduysa unutulup pencerenin lafına kulak
asmalı. Günaydın.
ÖLÜLER KONUŞUYOR
Bu kısımda ölüler konuşturulmuş
sırayla (hepsini yazmayacağım ki merak edin kitabı alın abi bu ne böyle beleş
beleş…) Biri veremden ölmüş parasızlığından ötürü. Biri cephede ölmüş, tek bir
kurşunla. Bir diğeri akşam soğuk almış önce yatağa sonra toprağa düşmüş
Muzaffer Tayyip'in de dediği gibi. Biri öldükten sonra yaşayacağı inancıyla
ölmüş ve inancıyla sınanıyor. Bir başkası yeni diktirdiği elbiseyi giyemeden
öldüğüne yanıyor, teki sarı saçlı bir kızı sevmek zereyken ölmüş, biri açlıktan
ölmüş ki annesi de onu doğururken ölmüş zayıflıktan. Bir başkası bir başkası
hiç düşünmemiş ölümü. Değerini de bilememiş ona yanıyor. Bir başkası iyi ki de
diyor öldüm. Hatıralar ağır geliyordu diyor. Ve bir başkası aynen şöyle diyor
Dünyaya bir
daha gelirsem
Aklı
başında bir insan olacağım
Akşamları
erken uyuyacağım
Ne işim
var öyle meyhanelerde
Pazarları
Parklarda
gezeceğim
Karımla
(Tam da burada bi başkası son veriyor tüm bu ölülerin muhabbetine…)
Ben onu
bunu bilmem
Şunu
bilirim
Şunu
söylerim
Ölmek veya
ölmemekte
Bütün
mesele
Bütün
mesele
Yetişir ki
insan ölmesin
Akşamları
uyuyup sabahları uyansın
Ve saçları
dağılsın rüzgarda
Yetişir.
Söze ne hacet…
AVARE
Ben böyle
avare değildim eskiden
Bulutlarla
merhabam yoktu
Kapısını
çaldığım bir ev vardı
Parka
gittiğim vakit sorardım
Ağaçların
hatırını
Kırk yılda
bir kere
Hele
sokakları
Yalnız
sabahlar seyrederdim
Penceresinden
odamın
Bu şiiri de çok güzeldir. Ne oldu da acep
gökyüzüne bakmaya başladı diyesi geliyor insanın. Acı bence. Kaybetmek. Ve
hiçbir şeyin sonsuz olmadığının farkındalığı. Bunlar umursamaz yapar insanı ya
da mutlu. Aynı şey gibi zaten… Deliler en mutlu insanlardır ki
Tam da bu dediğimin üzerine güzel bir başka şiir
denk gelir kitaptan…
HATIRALAR
Hiçbir
şeyi düşünmemeli uzun uzun
Biliyorum
ağacı
Ağaç
olarak seyretmeli
Lakin
elimden gelmiyor bir türlü
Ne yapalım,
İnsan
yaratılmışım çünki
Sırası
gelmiş
Ağlamışım
Gülmüşüm
sırasında
Parasız
kalmışım
Aç
kalmışım sonra
Artık
nereye gitsem
Hatıralar
peşimde
Muzaffer Tayip'ten bahsedip te Denizi konuşmamak abes olurdu zaten
BAZI SAATLER
Denizle
deniz olduğum saatler vardır
Küçük ve
beyaz bir bulutum
Çay içerken
Sabah
vakti
ERİK AĞACI VE KELİMELER
Oh, ne
güzel erik ağacı
Anlatmak
için derdini
Muhtaç
değilsin kelimelerin yardımına
Biz zavallı
Zavallı
insanlar gibi
Burada şuna dikkat çekmek gerekir zannımca; yazar kitabın sonunda yer verilen
Kara Elmas dergisinde yayınlanmış yazısında ‘niçin çiçek açmış canım erik
ağacını ciğeri beş para etmez bir teşbih uğruna feda edelim?’ diye sormuş.
Kelimeleri daha saf kullanalım demek istemiş o yazısında. Burada da ‘ulan en
iyisini sen yapıyorsun erik ağacı. Senin o saf kelimelere bile ihtiyacın yok’
demiş. Ne güzel demiş. Bir resim ol, biz bakıp doyalım
ÖLDÜKTEN SONRA
Diyecekler
ki arkamdan
Ben
öldükten sonra
O, yalnız
şiir yazardı
Ve
yağmurlu gecelerde
Elleri
cebinde gezerdi
Yazık
diyecek
Hatırat
defterimi okuyan
Ne
talihsiz adammış
İmanı
gevremiş parasızlıktan
Ve garibanlık. Herhalde tüm mutlu insanların olmazsa olmazı olan biraz
umursamazlık, yokluk ve yalnızlık. O kadar ki balık pazarından geçmek
istemezmiş Muzaffer Tayyip…
BALIK PAZARI
Geçme
Muzaffer geçme balıkpazarından
Bu yaz
akşamı böyle
Koltuğunda
bir okka ekmekle
Geçme
muzaffer geçme balıkpazarından
Eski
günler gelir aklına,
Eski günler
Eski
günler gelir de aklına
Oturup
ağlarsın sonra,
Ağlarsın ,
Geçme
Muzaffer geçme balıkpazarından
Başını
derde sokarsın
Karışmam
Ama bence sadece koltuğundaki ekmekten değil Muzaffer Tayyp'in ağlaması. Başka
bir şey olmalı ağlamasına sebep. Başka bir şey ki hiç bilemeyeceğiz yüksek
ihtimalle…
Bir de şuna bakalım…
ÜZÜNTÜ
Ne ister
benden bu üzüntü
Sokağa
çıksam
Yahut eve
girsem
Peşimde
Henüz
sevda denilen derde
Düşmüş
değilim
Parasızlık
da çekmiyorum
Çok şükür
bu günlerde
Peki nedir
beni mahzun eden
Neden
ağlıycak gibiyim
Bir dokunsanız
Şu güzel
bahar sabahında
Bilinmez
ne arar bu üzüntü
Ben gibi
avare bir insanda
Ki bütün
gün işim
Dere boyu
gezinti
Eh be Muzaffer Tayyip (: demek eli bol olduğun günlerde de varmış hüznün. Hem
de şu çok sevip kasideler yazdığın baharda bile. Demek belki de acı cidden
bahanesiymiş şiirin
Eveet geldik Muzaffer Tayyibin en çok yaptığı şeye…
ÖLÜMÜ DÜŞÜNMEK
Mümkün mü
ağlasın annem
Mezarımın
başucunda
Ben sesimi
çıkarmayayım
Hayırsız
bir evlat gibi
Ve bulut
uçsun da
Ben başımı
kaldırmayayım
Yağmur
dindikten sonra
Gezinmeyeyim
caddelerde
Ah mümkün
mü bir güzel kadın
Geçsin de
yanımdan
Ben
seyretmeyeyim
İçimi
çekerek
Yine ilginçtir bence. Hüzünlü girip de sırıtarak çıkmak hasta ve gencecik bir
şairin şiirinden.
Ve Muzaffer Tayyib’in bir başka olayı…
İSTANBUL’A HASRET
-Beçet Necatigil’e-
İstanbul'un
bir başka hatırası
Sigara
duanı dolu kahve
Güven
olmaz erkenden gitmeli eve
Kararsızdır
eylül güneşinin seması
Sonbahardır
yağmur yağacak elbet
Baksana,
kuşlar yuva derdinde
Sen ekmek
parası peşinde
Ah
dayanılmaz bir hale geldi gurbet
Dayanılmaz
yolumun üstünde meyhane
‘çek canım
çek’
‘çek gülüm
çek’
‘çek
İstanbul aşkına bi tane.’
Ne iştir
ben de bilmem
İçtikçe
hatırlıyorum
Hatırladıkça
içiyorum
Doldur
kadehi anam babam
Muzaffer Tayyip’in İstanbul aşkı sevdasını anlatan pek başka şiirleri de
mevcut. Vee sarışın kızlara olan ilgisi de sürekli bariz. Mesela…
ESMER
Ne zaman
aklıma gelse
İstanbuldaki
sevgilim
Hep aynı
şarkıyı söylerim
Bu berbat
sesimle
‘Aman
esmer’
‘Canı
esmer’
‘Civan
esmer’
Oysa ki
sarışındır
İstanbuldaki
sevgilim
Esmer değil
Bunu okuduğumda gülmüştüm epey. Her seferinde de sırıtırım. Belki de
kandırıyordur bizi Muzaffer Tayyip. E madem niye esmer diye şarkı söylüyor o
zaman? Bilemiyorum…
Son olarak Muzaffer Tayyip'in yakın arkadaşı Rüştü Onur için yazılan bir şiir
var. Ondan da bahsettikten sonra bu haftaki yazıya son vereceğim. Zira
arkadaşlar içerde balık yapıyorlar. Biraz ayıp oluyor. Demek bizim arkadaşlar
balıkçarşısınden geçebiliyorlarmış…
Neyse efenim şiir şöyle…
RÜŞTÜ’DEN GELEN MEKTUP
-Oktay Rıfat’a-
Önce bütüm
şairlere selam
Sonra şunu
söylemek isterim
Ölüm hiç
de güzel değil
Ne sabah
var ne akşam
Sokakların
ellerinden öperim
Bana
yaşamasını öğretmişler
Dost
olsun, düşman olsun
İnsanlara
iyi günler dilerim
Söyle sarı
saçlı daktiloya
Ben yokum
artık
Vefasız
dostlara hatırlat
Kimseye
kalmaz o dünya
Nasıl
unuturum güzeldi yaşamak
Fakat
hakkı varmış Oktay’ın
‘hatıralar
da dal istiyor’
‘kuşlar
gibi konacak’
Bu harika şiirden sonra Muzaffer Tayyip’in bize gülümseyerek söylediğini hayal
ettiğim şu şiiri de yazıp yemeğe koşuyorum
ŞAİR
Siz
bakmayın bana
Ben şairim
Deniz
üstünde yürüyebilirim
Islık
çalarak
Hatta
ellerim cebimde
Bir de
sigara bulunsun
İsterseniz
ağzımda.
Burada
Kıvanç Tatlıtuğ'un Muzaffer Tayyip Uslu'yu başarılı bir şekilde canlandırdığı
Kelebeğin Rüyası filminden bir görüntü...
Şiirin Bodrum'da, Yalıkavak'ta değil de Zonguldak'ta yazıldığı dönemlerde yaşamış olan Muzaffer Tayyip Uslu'yu, Rüştü Onur'u ve Kemal Uluser'i saygıyla anıyor, bu güzel çalışmadan ötürü sizleri kutluyorum.
YanıtlaSil